Geçen Cumartesi günü bilgisayarımda ne olduğunu anlamadığım, saçma sapan bir sorun yaşayınca, ben de kendimi PS3′üme verdim ve kısa bir süre önce PS3 ve Xbox için piyasaya çıkan, yakında da PC’ye gelmesi beklenen Red Faction’a hem ilk defa göz atmış olayım, aynı zamanda da incelemesini yapmak üzere kafamda bir takım fikirler oluşsun istedim.
Evet, etrafı doyasıya kırıp dökmek istiyorsanız, hele ki bunu Mars yüzeyinde yapmak istiyorsanız, incelememize buyurun.
Red Faction ismi bazılarınıza yabancı gelmeyecektir. PC’de çok fazla ün salamamış, ancak FPS-severler tarafından çok büyük ihtimalle oynanmış olan Red Faction, yıkılabilir-patlatılabilir duvarlar, kilitli kapıların hemen yanındaki duvarları iş makineleri veya patlayıcılar ile dağıtıp, diğer taraftan çıkabilme şeklindeki aksiyonla dikkat çekmişti. Oyunda bir maden işçisini canlandırıyor, başımızdaki düzen, işleri abartıp çalışanlara zulmetmeye başlayınca biz de “Red Faction” adındaki direniş örgütüne katılıp, mekanın altını üstüne getiriyorduk.
Bahsettiğim gibi, Red Faction ismi, oyunu bilenlerin aklında hemen “haaa, duvarları-taşları-mağaraları yıkıp, içlerinden geçiyorduk” gibi bir sahne getiriyor. Örneğin bir kapı kilitli, yan tarafta biraz farklı bir duvar veya kaya oluşumu var. Gidip bir iş makinesi ile burayı dağıtıp, duvarın diğer tarafına geçiyorduk. Oyun bu anlamda FPS’ler arasında bir ilkti. İlk defa kilitli bir kapı gördüğümüzde bir FPS klişesi olan ”haa, hay allah abi ya, bu kapının anahtarı oyunun en başındaki odadaydı, unuttuk geldik” diyip geri dönmek yerine, kapının hemen yanındaki duvarı yıkıp, “oh bee ne anahtarı abi yaa, dal geç işte, misss” diyerek kısa yoldan işimizi hallediyorduk. Sonra bu oyun sanırım unutuldu gitti.
Daha sonra bir ara Red Faction’ın ikinci oyunu da çıktı. Bunu oynayıp oynamadığımı hatırlamıyorum. Demek ilki kadar ilgi çekememiş olsa gerek ki, sönüp gitmiş. Ancak Red Faction “hayırrr, buradayım” diye unutturmamak istemiş olacak ki, birden tekrar ortaya çıkıp, daha fazla aksiyonla dikkat çekmeye karar vermiş.

Oyuna başladığımızda konu az çok bize aktarılıyor. Aslında konu klişe ve anlatımı da “eh işte” seviyesinde. Mars’a “Earth Defence Force” isimli bir grup çıkıyor ve önce Mars yüzeyini yaşanabilir bir hale getiriyorlar (???)… Evet, oyunumuz gelecekte geçiyor ve insanoğlu Dünya’yı bırakmış, başka gezegenleri de mahvetmek üzere harekete geçmişler. Yaşanabilir hale getirildikten sonra, bu organizasyon tarafından görevlendirilen işçiler gezegene getiriliyor ve maden çıkarmak için çalıştırılıyorlar. Ancak bir süre sonra işler çığrından çıkıyor ve kısaca EDF olarak isimlendirilen bu organizasyon, işçilere önce köle muamelesi, başkaldıranlara da “sen Red Faction’dansın, direnişçisin” diye suçlamalarla ölüm cezası uygulamaya başlıyor ve sapıtıyorlar.
Biz de bu kızıl ve sıcak gezegene maden işçisi olarak ayak basıyor ve dev maden çekicimizi elimize alıyoruz. Gezegene bizden önce yerleşmiş olan kardeşimiz, alanda bizi karşıladıktan sonra eve götürüyor ve bu esnada EDF’ten şikayet ediyor, olayların kontrolden çıktığını, EDF’in sapıttığını anlatıyor. Tabi bu arada kardeşimizin de Red Faction’a üye olduğunu ve EDF’in bölgedeki hakimiyetini kırmak için yardım ettiğini anlıyoruz.
İlk görevimiz de bu şekilde başlıyor ve bir laboratuar ile kuleyi yerle bir etmemizi istiyor sevgili kardeşimiz. Yerle bir etmek? Tek başımıza? Evet, azimliyiz, yaparız… Oyun bu ilk sahnesiyle hem hikayeye giriş yapıyor hem de gösterisini yapmaya başlıyor. İlk görevi birazdan oyunu anlatmak adına açıklayacağım ancak bu görevi bitirdiğimizde, kardeşimizin Red Faction’da olduğunu anlıyor ve gözümüzün önünde öldürülüşüne şahit oluyoruz. Bu noktada her Türk ve Hollywood filmi klişesi gibi “kardeşimin intikamını alıcam hüleyyyynnnn” diye gaza gelip, istesek de istemesek de artık Red Faction’dan biri oluyoruz ve maden çekicimiz bizim en önemli silahımız haline geliyor